İçereği Atla

Elektrodeiyonizasyon Nedir?

Elektrodeiyonizasyon (EDI), endüstriyel su arıtma alanında kullanılan, suyu deiyonize etmek (iyonlarından arındırmak) için elektrik akımı ile iyon değiştirme teknolojilerini birleştiren gelişmiş bir su arıtma yöntemidir. Bu sistemde doğru akım (DC) elektriği, iyon değişim membranları ve iyon değişim reçineleri birlikte kullanılır; amaç sudaki çözünmüş mineral tuzları (anyon ve katyonları) sudan uzaklaştırarak yüksek saflıkta su elde etmektir. EDI, genellikle ters ozmoz (RO) işleminden geçmiş yarı saf suyu “parlatmak” (iyice saflaştırmak) için kullanılan sürekli ve kimyasal rejenarasyon gerektirmeyen bir teknolojidir. Bu yönüyle, EDI sistemleri geleneksel karışık yataklı iyon değiştirme ünitelerinden farklı olarak kesintisiz çalışır ve reçine yenileme için asit veya kostik gibi kimyasal rejenerantlara ihtiyaç duymaz. Sonuç olarak elektrodeiyonizasyon ile, mikroelektronik, ilaç üretimi, enerji sektörleri gibi uygulamalar için gerekli olan 18.2 MΩ·cm gibi ultra saf su kalitesine kadar yüksek saflıkta su üretilebilir. Ancak EDI tekniği yalnızca sudaki iyonları uzaklaştırır; mikroorganizmalar, organik maddeler veya çözünmüş gazlar gibi iyonlaşmamış kirleticileri doğrudan gidermediği için, genellikle ön arıtma adımları (örneğin filtrasyon, RO, UV dezenfeksiyon) ile birlikte entegre bir sistem olarak kullanılır.  Elektrodeiyonizasyon sistemleri hakkında ayrıntılı bilgi ve teklif için Filtox web sitesini ve Elektrodeiyonizasyon Sistemleri sayfasını inceleyebilirsiniz.

Elektrodeiyonizasyonun Çalışma Prensibi

Elektrodeiyonizasyon sistemi, elektrik alanı altında iyonların seçici membranlar ve reçine yatağı vasıtasıyla sudan çekilip uzaklaştırılması prensibiyle çalışır. EDI prosesinde birbiriyle entegre üç temel alt mekanizma gerçekleşir.

  1. Elektroliz (Elektrik Alanı ile İyon Taşınımı): EDI hücresindeki anod ve katod arasına doğru akım uygulandığında, su içinde çözünmüş halde bulunan pozitif yüklü iyonlar (katyonlar) negatif kutba (katoda), negatif yüklü iyonlar (anyonlar) ise pozitif kutba (anoda) doğru hareket eder. Elektriksel potansiyel farkı, bu iyonları EDI hücresinde “seyreltme bölmeleri” denen arıtma haznelerinden dışarı çekerek yan taraflardaki “konsantre bölmeleri”ne doğru sürükler. İyon seçici membranlar bu aşamada kritik rol oynar: katyon seçici membranlar yalnızca katyonların geçişine izin verirken anyon seçici membranlar yalnızca anyonları geçirir. Bu sayede, elektrik alanının etkisiyle katyonlar bir tarafta, anyonlar diğer tarafta reçine dolu arıtma kanallarını terk ederek konsantre (atık) kanallarına geçer; arıtma kanalında geride hemen hemen saf (iyonlardan arındırılmış) su kalır. İyonlarını kaybetmiş bu su EDI modülünden çıkarken deiyonize su (demineralize su) olarak elde edilir. Uzaklaştırılan iyonlar ise EDI sisteminin konsantre çıkışından az miktarda tuzlu atık su olarak dışarı atılır.

Şekil 1: Elektrodeiyonizasyon prensibinin şematik gösterimi – Ortadaki “seyreltme” (arıtma) bölmesinden akan su, iyon değiştirme reçinesi (küçük tanecikler) içerir. Uygulanan doğru akım etkisiyle katyonlar (-) yüklü katoda, anyonlar ise (+) yüklü anoda doğru hareket eder. İyonlar, yalnızca kendilerine izin veren seçici membranlardan geçerek yanlardaki konsantre bölmelerine taşınır ve böylece merkezdeki suda iyon kalmaz. İki membran arasında kalan merkez bölmeden ultra saf ürün suyu alınırken, iyonlar konsantre akımına geçerek sistemden atılır.

  1. İyon Değişimi (Reçine Yatağında Tutunma): EDI hücrelerinin içinde bulunan iyon değişim reçineleri, su içinde dolaşan anyon ve katyonları geçici olarak tutup taşıyan özel polimer malzemelerdir. Su, EDI modülündeki seyreltme bölmesinden geçerken burada karışık yataklı reçine tanecikleriyle temas eder. Reçine üzerinde sabit yüklü aktif gruplar bulunur ve su akışı içindeki iyonlar bu gruplarla elektrostatik etkileşime girerek reçineye bağlanır. Örneğin, anyonlar anyon değiştirici reçine taneciğine bağlanırken katyonlar katyon değiştirici reçineye tutunur. Bu işlem, klasik iyon değişimi prosesine benzer şekilde, sudaki istenmeyen iyonları geçici olarak reçineye yükler. Reçine tabakası böylece suyun iletkenliğini yükselten bir iletkenlik köprüsü görevi de görür. Saf su normalde zayıf iletken olduğu için, reçine iyonlarla yüklendikçe hücredeki elektrik akımı akışı sürer ve suyun iletkenliği çok düşse bile sistemin verimli çalışması sağlanır. İyon değişimi adımı sayesinde EDI, saflaştırılan suyu iletkenlik çok düşük seviyelere inse dahi (yani çok az iyon kalsa dahi) çalışmaya devam edebilir; bu sayede geleneksel elektrodiyaliz yönteminin iletkenlik düşüşünde karşılaşılan verim kaybı aşılmış olur.

  2. Elektrokimyasal Rejenerasyon (Suyun Ayrışması ile Reçine Yenileme): EDI sisteminin en ayırt edici yönü, iyon değişim reçinelerinin dışarıdan kimyasal eklenmeden yerinde (in-situ) rejenerasyonudur. Bu, elektrik akımı altında su moleküllerinin bileşen iyonlarına ayrışması yoluyla gerçekleşir.Hücrede uygulanan akım, reçine üzerindeki iyonları membranlar aracılığıyla çekerken, aynı zamanda bir miktar su molekülünü de elektrolizleyerek H<sup>+</sup> (hidrojen iyonu) ve OH<sup>−</sup> (hidroksil iyonu) oluşturur. Oluşan H<sup>+</sup> ve OH<sup>−</sup> iyonları hemen reçine üzerinde taze rejenerant gibi davranarak, reçineye bağlanmış bulunan katyon ve anyonların yerini alır ve onları reçineden koparır. Bu şekilde reçine tanecikleri sürekli olarak yenilenir; bağladığı iyonları bırakıp tekrar H<sup>+</sup> ve OH<sup>−</sup> formuna döner. Sudaki uzaklaştırılan iyonlar ise bu aşamada membranlardan geçerek konsantre akımına katılır. Su ayrışması ile sağlanan bu elektrokimyasal rejenerasyon mekanizması sayesinde EDI, durmaksızın çalışabilir hale gelir ve klasik iyon değiştiricilerdeki gibi belirli aralıklarla durdurup asit/alkali ile reçine yıkama ihtiyacı ortadan kalkar. Reçine kütlesi EDI içinde elektrik akımıyla sürekli yenilendiğinden, bu teknoloji literatürde bazen Sürekli Elektrodeiyonizasyon (CEDI) adıyla da anılmaktadır.

Yukarıdaki mekanizmaların birleşimi sonucunda EDI cihazı, giriş suyunun içerdiği iyonları büyük oranda uzaklaştırır. Tipik bir EDI hücresi, iyonları uzaklaştırmak için üç bölmeli bir yapı kullanır: merkezde seyreltilen (arıtılan) suyun aktığı reçineli bölme, bunun iki yanında ise konsantre akımların aktığı atık bölmeleri bulunur. İyon seçici membranlar bu bölmeleri ayırır ve elektrik alanı etkisiyle iyonlar merkezden yanlara doğru sürekli çekilir. EDI modülünün her iki ucunda da birer elektrot (anot ve katot) yer alır. Gerek katot bölmesinde üretilen hidrojen gazı, gerek anot bölmesinde üretilen oksijen gazı genellikle ayrı elektrot yıkama akımları ile hücreden uzaklaştırılır. Elde edilen saf su, neredeyse tüm iyonlardan arındırılmış olup laboratuvar, yarı iletken üretimi veya ilaç imalatı gibi kritik uygulamalar için gereken yüksek özdirence sahip sudur. Sonuç olarak, elektrodeiyonizasyon cihazı elektrik enerjisi harcayarak suyu sürekli şekilde deiyonize eder ve bu süreçte iyon değişimi + elektrodiyaliz + elektroliz prensipleri aynı anda işletilerek, su arıtma alanında yüksek verimli ve kesintisiz bir çözüm sağlanmış olur.

Elektrodeiyonizasyon Sistemi Bileşenleri

Tipik bir EDI sisteminin içinde ve çevresinde, sürecin sağlıklı işlemesini sağlayan çeşitli bileşenler bulunur:

Elektrotlar: Elektrodeiyonizasyon modülünün iki uç noktasında bir anot (+ yüklü elektrot) ve bir katot (- yüklü elektrot) bulunur. Anot genellikle titanyum üzerine platin veya uygun bir metal oksit kaplı inert bir malzeme iken, katot da paslanmaz çelik veya kaplanmış titanyum olabilir. Doğru akım güç kaynağı ile bu elektrotlara düşük gerilimde (genelde birkaçı ile birkaç onlarca volt arasında) elektrik potansiyeli uygulanır. Elektrotlar, suya daldırılmış halde veya elektrolit dolgulu ayrı bölmelerde yer alır ve sistemde iyonların hareketini sağlayan elektrik alanını oluşturur. Elektrot bölmelerindeki sıvı genellikle seyreltilmiş bir tuz çözeltisi olup, elektroliz sırasında oluşan gazlar (hidrojen, oksijen) ve artıklar bu çözeltiden purjör ile uzaklaştırılır.

İyon Seçici Membranlar: EDI modülünde, ince yapılı polimer membranlar bölmeleri birbirinden ayırır. İki tür membran kullanılır: katyon değişim membranı (CEM) ve anyon değişim membranı (AEM). Katyon membranları polimer matriksinde sabit negatif yüklü gruplar içerir ve sadece pozitif yüklü iyonların (ör. Ca<sup>2+</sup>, Na<sup>+</sup>) geçişine izin verir; anyon membranları ise sabit pozitif yükler içererek sadece negatif yüklü iyonların (ör. Cl<sup>-</sup>, SO<sub>4</sub><sup>2-</sup>) geçmesine izin verir. Bu membranlar su ve nötr moleküller için genelde geçirimsizdir. Modülde membranlar, reçineli seyreltme odası ile konsantre odaları arasında alternanslı dizilir (her seyreltme kanalının bir tarafında CEM, diğer tarafında AEM olacak şekilde). Böylece elektrik alan etkisiyle seyreltilen sudaki iyonlar uygun membranlardan geçip komşu konsantre kanalına hapsedilir, geriye iyonlardan arınmış su kalır. İyon seçici membranlar EDI teknolojisinin temel unsurlarındandır ve kimyasal olarak dayanıklı, düşük elektrik direncine sahip materyallerden (örn. stiren-divinilbenzen bazlı sülfonatlı/kvarterner aminli polimerler) üretilir.

İyon Değişim Reçineleri: Seyreltme (arıtma) bölmeleri, iyon değişim reçinesi adı verilen küçük küresel polimer tanecikleriyle doldurulur. Genellikle anyon ve katyon değiştirici reçine tanecikleri karışık yatak halinde beraber kullanılır (tıpkı karışık yataklı deiyonizerlerde olduğu gibi). Reçine malzemesi, yapısındaki aktif gruplar sayesinde sudaki iyonları geçici olarak tutabilir ve bırakabilir. EDI’de reçine iki işleve sahiptir: Hem su içindeki iyonları yakalayıp membranlara doğru taşınmasını kolaylaştırır, hem de suyun iletkenliğini arttırarak elektriksel direncin çok yükselmesini engeller. Reçine yataklarının sürekli rejenerasyonu, yukarıda değinilen suyun elektroliziyle elde edilen H<sup>+</sup> ve OH<sup>-</sup> iyonları sayesinde gerçekleşir. EDI sistemlerinde reçine tüketimi yok denecek kadar azdır; yani reçine, kimyasal sarf malzemesi olmaktan ziyade prosese entegre bir ortam görevi görür. Ancak zamanla reçine taneciklerinin yapısal aşınması veya kirlenmesi söz konusu olabileceğinden, EDI modüllerinin ömrü sonunda reçine yenilenmesi veya modül değişimi gerekebilir.

Seyreltme ve Konsantre Bölmeleri: EDI modülünün iç yapısında, tipik olarak çok sayıda ince seyreltme bölmesi (hücreleri) ve bunlarla dönüşümlü dizilmiş konsantre bölmeleri bulunur. Seyreltme bölmesine, ön arıtmadan geçmiş olan su beslenir ve bu bölüm reçine dolgusuyla birlikte arıtmanın gerçekleştiği kısımdır. Konsantre (yoğunlaştırma) bölmeleri ise membranların diğer tarafında yer alır ve iyonların toplandığı atık akışının dolaştığı kısımlardır. Seyreltme ve konsantre odaları, modül içinde genellikle tekrarlayan bir düzen oluşturur (örneğin 10 seyreltme + 11 konsantre kanal gibi). Bu çok hücreli yapı, tek bir modülde daha yüksek debileri ve daha iyi arıtma verimini mümkün kılar. Konsantre bölmelerden çıkan suyun küçük bir kısmı atık olarak drenaja gönderilirken, bazı sistem tasarımlarında bu suyun büyük kısmı yeniden sisteme döndürülerek su geri kazanımı artırılır. EDI sistemlerinde genelde %90-95 gibi yüksek oranlarda su geri kazanımı elde edilebilir.

Güç Kaynağı ve Kontrol Sistemleri: EDI üniteleri, doğru akım sağlayan özel bir güç kaynağına bağlanır. Bu güç kaynakları, operatörün belirlediği sabit bir akım değerini modül boyunca dolaştırmak için gerilimi otomatik ayarlayabilir. Akım değeri, arıtılmak istenen suyun saflık hedeflerine ve debisine göre belirlenir; örneğin daha yüksek akım, daha fazla iyon çekme kuvveti dolayısıyla daha saf su sağlar fakat enerji tüketimini de artırır. Güç kaynağı genellikle birkaç EDI modülüne aynı akımı dağıtacak kapasitede tasarlanır. Ayrıca EDI sisteminde su kalitesini ve sistemi izlemek için ölçüm ve kontrol cihazları bulunur: Ürün suyu iletkenliği/rezistivitesi ölçer, sıcaklık sensörleri, debimetreler ve bazen konsantre akım akış kontrol cihazları. PLC tabanlı kontrol panelleri aracılığıyla operatör, EDI sisteminin akımını, voltajını ve alarm durumlarını izleyebilir.

Destek Ekipmanları: EDI ünitelerinin verimli çalışması için çevresinde yardımcı ekipmanlar yer alır. Ön arıtma sistemleri (mikron filtreleri, su yumuşatma cihazları, aktif karbon filtreler, ters ozmoz gibi) EDI beslemesini uygun kaliteye getirir. Bazı sistemlerde, RO sonrası EDI öncesinde bir dekarbonatör (gaz giderici) kolonu kullanılarak sudaki karbondioksit uzaklaştırılır; bu sayede EDI üzerindeki anyon yükü azaltılır ve daha yüksek dirençte su elde etmek kolaylaşır. Bunun yanı sıra sistemde basınçlandırma pompası, basınç kontrol vanaları, sirkülasyon hatları, hava tahliye valfleri gibi hidrolik bileşenler de bulunur. EDI modülü genellikle kompakt bir çerçeve veya skid üzerine monte edilir ve borulama ile diğer arıtma ünitelerine entegre edilir.

Elektrodeiyonizasyon Tarihçesi

Elektrodeiyonizasyon teknolojisinin temelleri 20. yüzyıl ortalarına kadar uzanır. İlk konsept olarak EDI benzeri bir yaklaşım 1950’li yılların başında ortaya çıkmıştır; 1953 yılında Paul Kollsman tarafından elektrodiyaliz sistemlerinde görülen konsantrasyon polarizasyonu sorununu azaltmak amacıyla bir sürekli iyon giderimi cihazı üzerine patent alınmıştır. Ancak erken dönem EDI cihazları pratikte sınırlı başarı gösterebilmiştir. 1950’ler ve 60’larda, dönemin teknolojisiyle üretilen prototip EDI sistemleri, suda çözünmüş katı maddelerin (TDS) ve sertliğin çok düşük seviyelerde olmasını gerektiriyordu; reçine ve membran teknolojisinin yeterince gelişmemiş olması nedeniyle ilk EDI uygulamaları kısıtlı kaldı. 1970’ler ve 1980’lerde su arıtma alanında ters ozmoz (RO) prosesinin yaygınlaşması EDI için yeni bir fırsat doğurdu. RO ile iletkenliği ve sertliği çok düşürülmüş suların elde edilebilmesi, bunların ardından kimyasal rejenerasyon gerektirmeyen bir parlatma adımı ihtiyacını gündeme getirdi. Bu dönemde EDI, yüksek saflıkta su elde etmek için RO’ya entegre edilebilecek ideal bir teknoloji olarak yeniden ilgi çekmeye başladı. 1980’lerin sonlarına doğru (özellikle 1986 ve 1989 yıllarında) birkaç şirket ticari EDI cihazlarını geliştirmeye başladı. İlk jenerasyon EDI üniteleri büyük boyutlu, pahalı ve işletimde zaman zaman sorunlar çıkaran sistemlerdi. Ancak 1990’lı yıllarda modüler ve daha küçük tasarımların piyasaya sürülmesiyle EDI teknolojisi pratikte daha uygulanabilir hale geldi. Örneğin, spiral sarımlı EDI modülleri ve kompakt paket sistemler bu dönemde geliştirildi. Yine de, erken dönemden günümüze EDI cihazları görece yüksek ilk yatırım maliyeti ve hassas işletme gereksinimleri gibi bazı sınırlamalara sahip olmuştur. Son yıllarda membran ve reçine malzemelerindeki ilerlemeler, güç elektroniği ve otomasyon sistemlerindeki gelişmeler sayesinde elektrodeiyonizasyon sistemlerinin güvenilirliği ve performansı önemli ölçüde artmıştır. Günümüzde EDI, ultra saf su üretiminde geleneksel iyon değiştirme sistemlerinin yerini büyük ölçüde alan, çevreci ve ileri bir teknoloji olarak kabul görmektedir. Özellikle elektronik endüstrisi, farmasötik üretim ve enerji sektörü gibi alanlarda, 2000’ler ve 2010’lar boyunca EDI kullanımı yaygınlaşmış; bu sektörlerde kalite standartları gereği birçok yeni tesis RO+EDI düzenini benimsemiştir. Ayrıca EDI’nin ağır metallerin geri kazanımı gibi özel çevresel uygulamalarda kullanılması üzerine de akademik çalışmalar artmıştır. Böylece yaklaşık 50 yılı aşkın bir sürede EDI, laboratuvar prototiplerinden endüstriyel ölçeğe evrilerek su arıtımı alanında önemli bir yere sahip olmuştur.

Elektrodeiyonizasyon Uygulama Alanları

Elektrodeiyonizasyonun en yaygın kullanım alanları, yüksek saflıkta suyun kritik önem taşıdığı endüstriler ve proseslerdir:

Elektronik ve Yarı İletken Üretimi: Mikroelektronik imalatında (örneğin çip üretiminde) saf su, ürün kalitesi ve cihaz güvenilirliği açısından hayati önemdedir. Elektronik devrelerin yıkanması veya silikon plakaların işlenmesi aşamalarında kullanılan suda mevcut iyonlar, hassas devreler üzerinde iletken köprüler oluşturarak kısa devrelere yol açabilir. Bu nedenle elektronik endüstrisinde üretim ortamlarında ultra saf su (UPW) kullanımı standart bir gerekliliktir. EDI sistemleri, tipik olarak bir çift kademeli RO sonrası kurulup 17-18 MΩ·cm düzeyinde rezistiviteye sahip su üreterek, devre yıkama ve kaplama işlemlerinde istenen saflığı sağlar. Örneğin, bir mikroçip fabrikasında RO-EDI dizisiyle iletkenliği <0,1 µS/cm (≥18 MΩ·cm) olan saf su elde edilerek yıkama banyolarında kullanılır. Bu su, iyon içermediği için işlem sonrası yüzeylerde elektriksel artıklara sebep olmaz ve ürün verimini artırır.

İlaç ve Biyoteknoloji Sektörü: Farmasötik üretimde su kalitesi doğrudan ürün güvenliği ile ilgilidir. Enjeksiyonluk çözeltiler, serumlar, ilaç etkin maddelerinin üretimi gibi süreçlerde USP (United States Pharmacopeia) saf su veya enjeksiyonluk su (WFI) saflığında su kullanılması zorunludur. Bu derece yüksek saflıkta su elde etmek için genellikle distilasyon veya çift geçişli RO sistemleri kullanılırken, modern tesisler kimyasal kullanmayan RO+EDI kombinasyonunu tercih etmektedir. EDI sistemi, farmasötik uygulamalar için sudaki iyonları %99’dan fazla gidererek, bakteri ve pirojenlerin de çok büyük kısmını uzaklaştırıp** (tekniğin bir yan faydası olarak)** kritik süreç suyu üretebilir. Bu sayede ilaç üretim hatlarında kimyasal rejenerant kalıntısı riski olmaksızın, sürekli ve güvenilir bir saf su kaynağı sağlanmış olur. Biyoteknoloji ve kozmetik endüstrisinde de benzer şekilde EDI ile üretilen iyonlardan arındırılmış saf su, formülasyonlarda ve temizlik işlemlerinde kullanılır.

Enerji ve Güç Santralleri: Termik santrallerde, nükleer reaktörlerde ve diğer enerji üretim tesislerinde suyun saflığı ekipman ömrü ve verimlilik açısından kritik önem taşır. Yüksek basınçlı buhar kazanlarında kullanılan besi suyu içinde çözünmüş tuzlar bulunması, kazan borularında kireç taşı veya tuz birikimine ve türbin kanatlarında korozif etkilere yol açabilir. Bu nedenle güç santrallerinde iletkenliği son derece düşük, neredeyse tüm minerallerden arınmış su kullanılır. Geleneksel olarak karışık yataklı iyon değiştiricilerle elde edilen bu ultra saf kazan besi suyu, günümüzde çoğu tesiste RO filtrasyonu ardından EDI sistemleriyle sağlanmaya başlamıştır. EDI’nin sürekli işletimde kimyasal duruş gerektirmemesi, santrallerde 7/24 kesintisiz saf su üretimini mümkün kılar. Ayrıca EDI üniteleri atık olarak yalnızca hafif tuzlu bir akım verdiğinden, kimyasal nötralizasyon gerektiren atık asit/baz deşarjlarının ortadan kalkması çevresel açıdan da avantaj sağlamaktadır.

Laboratuvar ve Analitik Uygulamalar: Hastanelerin laboratuvarları, araştırma merkezleri ve test/kalibrasyon laboratuvarlarında güvenilir saf su temini önemlidir. Hassas deneyler veya cihaz beslemeleri için suyun iletkenlik, organik madde ve iyon içeriği kontrol altında olmalıdır. Laboratuvar saf su sistemlerinde genellikle ters ozmoz cihazları sonrası küçük kapasiteli EDI modülleri kullanılmaktadır. Bu sayede günlük birkaç yüz litre ile birkaç ton arasında değişen miktarlarda sürekli olarak 15–18 MΩ·cm aralığında saf su üretilebilir. EDI ile elde edilen su, nükleik asit amplifikasyonu, hücre kültürü, HPLC analizleri gibi işlemlerde hataları azaltır. Ayrıca, genellikle bir ultraviyole (UV) sterilizasyon ve ultrafiltrasyon adımıyla birleştirilerek bakteri ve endotoksinlerden de arındırılmış yüksek safiyetli su üretimi mümkün olur.

Gıda ve İçecek Sanayi: Gıdalarda ve içecek üretiminde suyun kalitesi ürünlerin tadı, raf ömrü ve güvenliği üzerinde etkilidir. Bazı yüksek saflık gerektiren gıda bileşenleri veya formülasyonlar için (örneğin bebek maması üretim suyu, hassas içecek formülleri) EDI saf su sistemleri kullanılabilmektedir. Ancak gıda sanayinde genellikle tam demineralizasyon yerine belirli iyonların uzaklaştırılması tercih edildiğinden, EDI bu sektörde RO sistemlerini takip eden parlatma amaçlı sınırlı uygulamalara sahiptir. Yine de, içecek endüstrisinde buhar üretimi veya CIP (yerinde temizleme) işlemleri için kimyasal içermeyen sürekli saf su kaynağı olarak EDI değerlidir.

Ağır Metal Giderimi ve Atıksu Arıtımı: EDI sistemlerinin bir diğer önemli kullanım alanı, endüstriyel atıksulardan belirli iyonların seçici uzaklaştırılması ve geri kazanımıdır. Örneğin, kaplama (galvanizleme) endüstrisinin durulama sularında veya madencilik atıksularında bulunan ağır metal iyonlarını (Cr<sup>3+/6+</sup>, Cu<sup>2+</sup>, Co<sup>2+</sup>, Ni<sup>2+</sup> vb.) uzaklaştırmak üzere EDI teknolojisi uygulanmıştır. Bu proses, ters elektrodiyaliz gibi düşünülebilir; istenmeyen metal iyonları EDI konsantre akımında toplanarak hem çevresel deşarj parametreleri sağlanır hem de yeterli konsantrasyona ulaşılırsa bu metaller geri dönüştürülebilir. Özellikle nükleer endüstride radyoaktif bazı iyonların (örn. Sezyum Cs<sup>+</sup>) atık sudan tutulması için de EDI araştırma bazında incelenmiştir. Zayıf iyonize olabilen türlerin gideriminde de EDI başarılıdır: Örneğin RO ile uzaklaştırılması güç olan boron (bor) ve serbest karbondioksit, EDI ile sürekli olarak yüksek oranda sudan alınabilir. Bu nedenle, içme suyu arıtımında bor parametresini karşılamak için veya kazan besi sularında CO<sub>2</sub>’yi düşürmek için EDI teknolojisi kullanılabilir. Sonuç olarak EDI, sadece saf su üretiminde değil, iyonların seçici ayrıştırılması gereken özel proseslerde de esnek bir yöntem olarak çeşitli sektörlerde yer bulmaktadır.

Elektrodeiyonizasyonun Avantajları ve Dezavantajları

Avantajları

Elektrodeiyonizasyon sistemi, geleneksel su arıtma yöntemlerine kıyasla birçok önemli avantaj sunar:

Kimyasal Rejenerasyon Gerektirmez: EDI’nin belki de en büyük avantajı, iyon tutucu reçinelerin elektrik ile sürekli yenilenmesidir. Bu sayede klasik iyon değiştiricilerde olduğu gibi asit veya kostik ile periyodik rejenerasyon yapmaya gerek kalmaz. Kimyasal kullanılmaması, işletme kolaylığının yanı sıra çevre ve iş güvenliği açısından da olumlu bir özelliktir. Operatörlerin tehlikeli kimyasallarla çalışması, bu kimyasalların depolanması ve nötralize edilerek bertaraf edilmesi gibi süreçler EDI ile tamamen ortadan kalkar. Aynı zamanda reçine rejenerasyonu sırasında sistemin durdurulması gerekmediğinden EDI sürekli üretim sağlar ve tutarlı su kalitesi elde edilir.

Kesintisiz ve Kararlı İşletim: EDI sistemleri 7/24 sürekli çalışmaya uygundur. Geleneksel karışık yataklı iyon değişim üniteleri, reçine dolduğunda rejenerasyon için durdurulmak zorundadır ve bu esnada saf su üretimi kesilir. EDI’de ise duruş gerekmediği için özellikle endüstriyel süreçlerde kesintisiz saf su temini mümkündür. Ayrıca sistem sürekli dengede çalıştığından ürün suyu kalitesi zaman içinde sabit ve kararlı olur; partiler arası kalite dalgalanmaları yaşanmaz. Bu durum, kritik proseslerde su kalitesi kontrolünü kolaylaştırır ve operatör müdahalesi ihtiyacını azaltır.

Yüksek Saflıkta Ürün Suyu: Uygun tasarlanmış bir EDI sistemi, besleme suyundaki çözünmüş iyonların %99’undan fazlasını giderebilir. Tipik olarak EDI sonrası ürün suyu iletkenliği 0,1 μS/cm’nin altına (rezistivite > 10 MΩ·cm) düşer ve <0,2 ppm gibi çok düşük toplam çözünmüş madde seviyeleri elde edilir. Ayrıca EDI, sudaki zayıf iyonlaşan türleri de (örn. H<sub>2</sub>CO<sub>3</sub>, silisik asit) uzaklaştırabildiği için, ters ozmoz ile giderilemeyen bor, silika, karbondioksit gibi safsızlıkları da önemli ölçüde azaltır. Süreç boyunca reçine yüzeyinde mikrobiyal gelişim sınırlı olduğundan, EDI çıkış suyu düşük bakteriyolojik yük içerir; bu da özellikle farmasötik ve elektronik uygulamalarda istenen bir durumdur. EDI ile elde edilen ultra saf su, ASTM Tip-1 laboratuvar suyu veya elektronik grade su gibi en yüksek saflık standartlarını karşılayabilir.

Düşük İşletme Maliyeti: Başlangıçta EDI ekipman maliyeti yüksek görünse de uzun vadeli işletme giderleri bakımından avantaj sunar. Kimyasal rejenerant kullanılmaması, bu kimyasalların temini, depolanması ve atık nötralizasyonu masraflarını ortadan kaldırır. Reçine yenileme ihtiyacının olmaması ve otomatik çalışması sayesinde işletme personeli müdahalesi minimize olur. EDI sistemlerinin enerji tüketimi de genellikle oldukça düşüktür; çünkü yalnızca iyonların uzaklaştırılması için gereken elektrik harcanır ve modern üniteler yüksek enerji verimliliğine sahiptir. Örneğin, damıtma (distilasyon) gibi yöntemlerle karşılaştırıldığında EDI çok daha az enerji harcar. Düzenli bakım yapıldığı takdirde EDI modüllerinin ömrü 5-10 yıl veya daha fazla olabilmektedir; bu da uzun süreli kullanımda yedek parça masrafının az olacağı anlamına gelir (ön arıtma iyi olduğu sürece). Tüm bunlar bir araya geldiğinde, EDI sistemleri yüksek saflıkta su elde etmek için ekonomik bir çözüm olarak öne çıkar.

Çevre Dostu ve Güvenli: EDI’nin atık su formunda çevreye verdiği yük, rejenerasyon kimyasalları kullanan sistemlere göre çok daha azdır. EDI konsantre akımından çıkan düşük iletkenlikli su genellikle ham su tankına geri döndürülerek yeniden değerlendirilir; böylece neredeyse atıksız bir işlem bile tasarlanabilir. Buna karşılık, klasik karışık yataklı sistemlerde rejenerasyon sırasında asit ve bazla yıkama yapılır ve tuzlu, düşük pH’lı atık sular oluşur. EDI kimyasal atık üretmediği için arıtma tesislerinde nötralizasyon ve özel atık yönetimi gerektirmez. Ayrıca kimyasal kullanılmaması, tesiste çalışan personel için daha güvenli bir çalışma ortamı demektir. Tehlikeli kimyasallarla temas riski ortadan kalkar ve operasyonel kazalar minimize edilir. Son olarak, daha az pompa ve hareketli parça içeren EDI sistemleri gürültüsüz ve basit bir ünite olarak işletme kolaylığı sunar.

Modüler ve Esnek Tasarım: EDI üniteleri modüler yapıda tasarlanabilir; yani istenen kapasiteye göre birden fazla standart modül paralel veya seri bağlanarak sistem büyütülebilir. Modülerlik, arıza durumunda sistemin bir bölümünün devre dışı kalıp diğerlerinin çalışmaya devam etmesini de sağlar (N+1 yedeklilik). Örneğin, 100 m³/sa kapasiteli bir sistem 5 adet 20 m³/sa modül ile kurulmuşsa bir modül bakım için çıkartıldığında diğerleri su üretmeye devam edebilir. Ayrıca spiral sarımlı yeni nesil EDI modülleri, önceki plakalı tasarımlara kıyasla çok daha kompakt ve hafiftir. Bu da dar alanlara sığdırılabilme ve mevcut sistemlere sonradan eklenebilme kolaylığı sağlar. Yüksek saflıkta su gereken farklı uygulamalara (lab ölçeğinden endüstriyel ölçeğe) uygun çeşitli ebat ve konfigürasyonlarda EDI üniteleri bulunur. İhtiyaç duyulan su kalitesine göre akım ayarlanarak ürün suyu direnci istenen değere “ayarlanabilir” (örneğin daha yüksek akım vererek daha yüksek rezistivite elde edilebilir). Bu esneklik, EDI’yi su arıtma proseslerinde tercih edilebilir kılan bir diğer avantajdır.

Dezavantajları

EDI teknolojisinin tüm bu üstün yanlarına rağmen, dikkat edilmesi gereken bazı sınırlama ve dezavantajları da mevcuttur:

Sadece İyonları Giderir: Elektrodeiyonizasyon prosesi, su içerisindeki iyonize olmuş tuzları ve iyonlaşabilir bileşikleri hedef alır. Bakteriler, virüsler, partiküller veya organik moleküller gibi iletken olmayan kirleticiler EDI içinde tutulmaz. Bu nedenle EDI hiçbir zaman tek başına kapsamlı bir arıtma çözümü değildir; öncesinde ters ozmoz, ultrafiltrasyon, aktif karbon gibi adımlar gereklidir. Örneğin ham suyu direkt EDI’ye vermek, membran ve reçine üzerinde kirlenmeye yol açacağı gibi istenen saflığı da sağlamaz. EDI daha çok saflaştırmanın son adımı olarak işlev görür. Bu kapsamda bakıldığında, EDI’nin bir parlatma ünitesi olduğunu ve bir ön arıtma zinciriyle desteklenmesi gerektiğini unutmamak gerekir.

Besleme Suyu Kalitesine Duyarlıdır: EDI ünitelerinin verimli ve uzun ömürlü çalışabilmesi için besleme suyunun belirli saflıkta olması şarttır. Sertlik, silika, ağır metaller, serbest klor, organik madde gibi parametreler sınır değerlerin üzerinde ise EDI sisteminde ölçek (scaling) oluşabilir veya membranlar fouling (kirlenme/tıkanma) sorunu yaşayabilir. Örneğin besleme suyunda 1 ppm’den fazla kalsiyum karbonat sertliği varsa, EDI içerisindeki yüksek pH bölgelerinde kalsiyum birikimi gerçekleşip reçineyi kaplayabilir. Benzer şekilde 1 ppm üzeri silika konsantrasyonu, membranlarda silika birikimine neden olabilir. Serbest klor veya ozon varlığı, hem reçineye hem de membran polimerine zarar vererek bunların kimyasal yapısını bozar (oksidatif atak sonucu çapraz bağlarını koparır) ve performansı düşürür. Bu nedenle EDI girişi suyu mutlaka iyi bir ön arıtmadan geçmiş olmalıdır. Gerektiğinde su yumuşatma (iyon değiştirme veya antiskalant dozlama ile) yapılarak sertlik < 0.5-1 ppm seviyesine çekilir, aktif karbon filtresiyle klor giderilir ve 5 mikron kartuş filtre ile partiküller tutulur. Eğer besleme suyu içinde çözünmüş CO<sub>2</sub> yüksekse (örneğin RO permeatında 10 ppm üzeri), bu durum EDI’de ilave anyon yük getireceğinden bir gaz giderici ile CO<sub>2</sub> uzaklaştırılması tavsiye edilir. Sonuç olarak, EDI cihazları sadece uygun şartlarda çalıştırıldığında beklentileri karşılar. Aksi halde membran ve reçine tıkanmaları dolayısıyla sık temizlik veya erken modül yenileme ihtiyacı doğabilir. Bu duruma engel olmak için üreticilerin belirttiği besleme suyu spesifikasyonlarına uyulmalıdır (aşağıdaki tabloda tipik değerler verilmiştir).

Tablo 1. Örnek bir EDI besleme suyu kalite gereksinimi (RO permeatı için tavsiye edilen limit değerler):

Parametre

Önerilen Limit (EDI Beslemesi)

İletkenlik (CO₂ ve SiO₂ dahil)

< 40 µS/cm

Toplam Sertlik (CaCO₃ olarak)

< 1.0 ppm

Silika (SiO₂)

< 1.0 ppm

Toplam Organik Karbon (TOC)

< 0.5 ppm

Serbest Klor (Cl₂)

< 0.02 ppm

Demir (Fe) ve Manganez (Mn)

< 0.01 ppm

Karbondioksit (CO₂)

< 10 ppm

pH aralığı

4 – 11

Yukarıdaki koşullar sağlanmadığında EDI prosesi verimli çalışamaz ve cihaz ömrü kısalır. Bu durum, EDI’nin bir dezavantajı olarak görülebilir çünkü klasik iyon değiştiriciler bazı durumlarda ham suya daha toleranslı olabilir (örneğin düşük sertlikte ham suyu doğrudan karışık yatağa verebilirsiniz, sadece rejenerasyon sıklığı artar). EDI’de ise uygun olmayan besleme suyu durumunda sistemin çalışmaması veya hasar görmesi söz konusu olabilir. Sonuç olarak EDI teknolojisini başarıyla uygulayabilmek için, mutlaka iyi bir ön arıtma disiplinine ihtiyaç vardır.

Yüksek İlk Yatırım Maliyeti: Elektrodeiyonizasyon sistemlerinin ekipman maliyeti, benzer kapasiteli geleneksel iyon değişim ünitelerine göre genelde daha yüksektir. EDI modülleri ileri teknoloji ürünü olduklarından ve özel malzemeler içerdiğinden, özellikle büyük sistem kurulumlarında başlangıç maliyeti önemli bir faktördür. Ayrıca, EDI güç kaynakları ve kontrol üniteleri de sisteme özgü olduğundan yatırım tutarını artırır. Diğer yandan, yüksek saflıkta su elde etmek için EDI’ye alternatif olan çift kademeli karışık yataklı sistemler veya distilasyon sistemleriyle kıyaslandığında, EDI’nin toplam sahip olma maliyeti rekabetçi olabilmektedir. Yine de, küçük ölçekli uygulamalarda (örneğin günde birkaç tonluk sistemlerde) EDI yerine tek kullanımlık reçine kartuşları daha ekonomik olabilmektedir. Bu yüzden yatırım kararı verilirken sistemin ölçeği ve uzun vadeli işletme giderleri dikkate alınmalıdır.

Sürekli Elektrik Tüketimi: EDI sistemleri çalışmak için elektrik enerjisine bağımlıdır. İyonları sudan ayırma işini elektrik akımı gerçekleştirdiğinden, sistemin devrede olduğu her an belirli bir güç tüketimi olacaktır. Bu tüketim genelde makul seviyelerde olsa da (tipik bir EDI sistemi kW mertebesinde güç çeker), enerji maliyetlerinin yüksek olduğu bölgelerde veya karbon ayak izi kaygılarında dezavantaj olarak değerlendirilebilir. Kimyasal rejenerasyonlu sistemler periyodik elektrikli pompalar ve dozajlar haricinde sürekli enerji istemezken, EDI’de ana tüketim kalemi sürekli akan DC akımdır. Özellikle su üretiminin durdurulabileceği zamanlarda (örneğin tesis kapalıyken) EDI’nin de kapatılması veya uyku moduna alınması planlanarak gereksiz enerji tüketimi önlenmelidir. Bu dezavantaj, enerji geri kazanım mekanizmaları veya yenilenebilir enerji entegrasyonuyla kısmen dengelenebilir. Örneğin bazı ileri uygulamalarda güneş enerjisiyle çalışan EDI sistemleri üzerine çalışmalar yapılmıştır.

Teknik Karmaşıklık ve Eğitim İhtiyacı: EDI sistemlerinin tasarım, işletme ve bakımı belli bir teknik bilgi birikimi gerektirir. Klasik iyon değiştiriciler göreceli olarak basit cihazlarken (reçine dolu kolon + periyodik kimyasal besleme), EDI modülleri hassas membranlara ve elektriksel bileşenlere sahiptir. Bu nedenle, bir EDI sisteminin devreye alınması ve işletilmesinde eğitimli personel bulunması önerilir. Özellikle ilk çalıştırma esnasında reçinenin tam rejenerasyonuna ulaşılması için akım ayarları, suyun yavaş yavaş saflığa ulaşması gibi konular dikkat ister. EDI sistemlerinde yaşanabilecek olası arızalar (örneğin hücre kısa devresi, membran yırtılması, elektrot paslanması gibi) doğru teşhis edilip müdahale edilmezse su kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu tip durumlar nadir de olsa, klasik sistemlere göre arıza teşhisi daha özel uzmanlık gerektirir. Dolayısıyla EDI teknolojisini kullanan tesislerin teknik kadrolarının bu konuda eğitilmesi veya tedarikçi firmadan düzenli servis desteği alınması gerekebilir.

Modül Değişim ve Yedek Parça Maliyeti: EDI modülleri sağlam ve uzun ömürlü tasarlansa da nihayetinde aşınmaya veya performans düşüşüne uğrayabilir. Özellikle ön arıtma problemleri yaşanmış ya da sistem zamanla yaşlanmışsa, EDI içindeki reçine ve membranların yıpranması sonucu ürün suyu kalitesi düşebilir. Bu durumda modül içindeki reçineyi değiştirmek veya tüm modülü yenilemek gerekebilir. Bazı spiral sarımlı modüllerde sahada reçine değiştirme imkânı sunulsa da üretici onayı olmaksızın bu işlem zordur. Plakalı tip modüller ise genelde fabrikasyon olarak kapatıldığı için sahada servis edilemez; arıza halinde tüm modül değiştirilir. EDI modüllerinin maliyeti yüksektir ve tedarik süreleri de uzun olabilir. Bu yüzden işletmeler genellikle kritik sistemler için bir yedek modül bulundurmayı planlar. Modül ömrü düzgün işletmede 5-7 yıl veya daha fazla olabileceği belirtilmektedir, ancak bu süre sonunda toplu değişim gerektiğinde ciddi bir yenileme bütçesi gerekebilir. Dolayısıyla EDI’nin bu yönü, dezavantaj hanesinde değerlendirilebilir. Bununla birlikte, uygun su koşullarında çalıştırılan EDI modüllerinin beklenenden daha uzun süre sorunsuz hizmet verdiği de bilinmektedir – yani bu maliyet, düzgün işletmeyle minimize edilebilir.

Yukarıdaki avantaj ve dezavantajları bir arada değerlendirdiğimizde, EDI teknolojisinin özellikle çevresel sürdürülebilirlik, ürün suyu kalitesi ve operasyon kolaylığı açısından büyük kazanımlar sağladığı; ancak optimum performans için besleme şartlarına hassas olduğu ve yüksek başlangıç maliyeti getirdiği söylenebilir. Her uygulamada bu faktörlerin önemi farklı olacağından, EDI kullanımı kararında işletmenin öncelikleri ve şartları dikkate alınmalıdır.

Diğer Teknolojilerle Karşılaştırma

Elektrodeiyonizasyon sistemi, suyun deiyonizasyonu için geliştirilen tek yöntem değildir. Bu nedenle, EDI’nin benzer amaçlı diğer teknolojilere göre farklarını ve benzerliklerini anlamak önemlidir:

EDI vs. Karışık Yataklı İyon Değişimi: Geleneksel deiyonizasyon sistemlerinde, anyon ve katyon değiştirici reçineler aynı tank içinde (karışık yatak) bulunur ve su geçişi sırasında iyonlar bu reçinelere tutulur. Reçine dolduğunda sistem durdurulur ve kuvvetli asit & baz ile reçine kimyasal olarak rejenerasyon işlemine tabi tutulur. EDI’de ise benzer bir iyon tutma işlemi reçine ve membranlarla yapılmakla birlikte, reçine hiçbir zaman tamamen dolmaz çünkü elektrik alanı ile sürekli yenilenir. Bu yüzden EDI’ye bir bakıma sürekli rejenerasyonlu karışık yatak diyebiliriz. Karşılaştırma yaparsak: Karışık yatak sistemler ilk yatırımda daha ucuz olabilir ancak işletme sırasında düzenli kimyasal sarfiyatı, atık nötralizasyonu, işçilik gibi giderleri vardır. EDI’nin ise işletme maliyeti düşüktür ancak ekipman yatırımı pahalıdır. Kalite açısından EDI, iyi tasarlanmışsa karışık yatak kadar hatta daha yüksek rezistivitede su üretebilir. Karışık yataklar anlık iletkenlik değişimlerine karşı EDI’ye kıyasla biraz daha toleranslı olabilir; ancak rejenerasyon sonrasında su kalitesi dalgalanmaları (kayma, silika sızıntısı vb.) görülebilir. EDI’de ürün suyu kalitesi, sistem çalıştığı sürece stabildir. Ayrıca EDI kimyasal riskleri ortadan kaldırdığı için daha güvenli ve çevrecidir. Öte yandan, karışık yatak sistemler yüksek TDS sularını (örn. >50 µS/cm) bile işleyebilirken, EDI’yi sadece düşük iletkenlikli suda kullanmak gerekir. Karışık yataklar bazen tek başına ham suyu demineralize etmek için kullanılırken, EDI mutlaka bir RO permeatı ister. Bu yönüyle, EDI aslında iyon değişimi ve elektrodiyalizin hibrit bir kombinasyonu olarak, konvansiyonel iyon değişimin yerini alan daha niş bir çözümdür. Günümüzde büyük ölçekli yeni ultra saf su sistemlerinde EDI tercih oranı giderek artarken, küçük ölçekli veya geçici sistemlerde hâlâ karışık yataklı reçineler kullanılmaktadır.

EDI vs. Elektrodiyaliz: Elektrodiyaliz (ED), iki elektrot ve aralarında anyon/katyon membranlar bulunan bir hücre konfigürasyonuyla sudan iyonları ayırma prensibine dayanan eski bir teknolojidir. ED’de de elektrik alanı kullanılır ancak hücrelerde genellikle reçine bulunmaz; saf suyun iletkenliği düşünce akım düşer ve süreç verimi sınırlanır. Elektrodeiyonizasyon, esasen elektrodiyalizin bir ileri versiyonudur. EDI, elektrodiyalizde karşılaşılan limitleyici akım yoğunluğu ve polarizasyon sorunlarını reçine ekleyerek aşmıştır. Bu sayede ED’nin çok saf su elde edememe dezavantajı giderilmiştir. Elektrodiyaliz genelde tuzlu suyun kısmi tuzdan arındırılması (örneğin içme suyu üretimi) veya özel ayrıştırma proseslerinde kullanılırken, EDI saf su üretimi için kullanılır. Bir başka fark, ED tersinir (elektrot polaritesi değiştirilerek membranlar temizlenebilir) çalışabilirken, EDI sürekli tek yönde çalışır ve temizleme için kimyasal yıkama uygulanır (kirlenme oluşursa). EDI tipik olarak ED’ye göre daha düşük iletkenlikte besleme suyu ister ve daha yüksek saflıkta ürün suyu verir. Sonuç olarak, ED ve EDI benzer prensipleri paylaşsa da, uygulama alanları farklılaşmıştır: ED orta derece tuz giderimi (ör. brackish su arıtımı) için, EDI ise yüksek saflık hedefleyen son adım arıtma için kullanılır.

EDI vs. Ters Ozmoz: Aslında bu iki yöntem çoğunlukla rekabet halinde olmayıp birbirini tamamlayıcı olarak kullanılır. Ters ozmoz, yarı geçirgen membranlar aracılığıyla suyu yüksek basınç altında iterek çözünmüş iyonların büyük kısmını (%95-99) giderir. Ancak RO tek başına genellikle ultra saf su üretemez; su içinde kalan az miktardaki iyonlar ve özellikle silika, bor, CO<sub>2</sub> gibi maddeler nedeniyle RO permeatı iletkenliği ~5-20 µS/cm mertebesinde kalır. EDI ise bu RO permeatındaki son safsızlıkları da uzaklaştırarak iletkenliği <1 µS/cm altına düşürür. Yani RO, EDI’nin beslemesini hazırlar; EDI de RO’nun yetemediği saflık düzeyine ulaştırır. Bir karşılaştırma yapacak olursak: RO, iyon dışındaki kirleticileri (organikler, mikroplar) de büyük oranda tutabilir, EDI ise sadece iyonları alır. RO’nun verimi tipik olarak %50-80 arasıdır (ürün/atı oranı), EDI’nin ise %90-95’lere çıkabilir. RO işletimi basınçlı pompa gerektirir ve konsantre su atığı yüksektir, EDI ise elektrik akımı gerektirir ve çok az atık çıkarır. RO membranları klora karşı hassastır, EDI ise hem klor hem sertlik vs. hassastır – bu yüzden ikisinin de iyi ön arıtma istemesi ortaktır. Enerji açısından, RO elektrik enerjisini basınç üretmek için harcarken EDI doğrudan iyonları sürmek için harcar; pratikte birim su başına RO genelde daha fazla enerji tüketir (besleme tuzluluğuna bağlı olarak). Sonuç olarak, RO ve EDI genellikle maliyet ve performans optimizasyonu için birlikte kullanılır: Örneğin çift geçişli bir RO ile ulaşılabilecek kaliteyi tek RO + EDI ile daha düşük enerjiyle elde etmek mümkün olabilir. Bu nedenle günümüzde saf su sistemlerinde RO-EDI kombinasyonu yaygınlaşmıştır. RO’suz bir EDI veya EDI’siz bir RO, ultra saf su hedeflenen uygulamalarda eksik kalacaktır.

EDI vs. Distilasyon: Distilasyon (damıtma) yöntemi, suyun kaynatılıp buharının tekrar yoğuşturulması esasına dayanarak hemen her türlü safsızlığı uzaklaştırabilir; fakat enerji tüketimi çok yüksektir ve işletme pahalıdır. EDI’ye kıyasla distilasyon, mikroorganizmaları dahi giderebilmesi ve kimyasallara hassasiyeti olmaması gibi avantajlar sunsa da, özellikle büyük kapasitelerde pratik değildir. Örneğin, farmasötik su sistemlerinde eskiden distilasyon (çok etkili distilasyon kolonları) kullanılırken, günümüzde EDI gibi enerji etkin alternatifler tercih edilmektedir. EDI’nin distilasyona üstünlüğü; daha düşük enerjiyle sürekli işletim ve kolay otomasyondur. Distilasyon ise beslemeden bağımsız bir saflaştırma sağlar ve bazı regülasyonlarda (enjeksiyonluk su için) zorunlu olabilmektedir. Kısacası, distilasyon çok özel durumlar haricinde EDI ile rekabet eden bir yöntem olmaktan çıkmıştır, daha çok tamamlayıcı veya yedek olarak düşünülür.

Kapasitif Deiyonizasyon (Capacitive Deionization, CDI): İsim benzerliği nedeniyle karışıklık yaratan bir teknoloji de kapasitif deiyonizasyondur. Bu yöntemde su, gözenekli karbon elektrotlar arasından geçirilir ve düşük voltajlı elektrik alanı ile iyonlar elektrotlara elektrostatik olarak adsorplanır. Kapasitif deiyonizasyon tipik olarak brackish (tuzlu) suları arıtmak için, geri yıkamalı çalışan ve yaklaşık %50-60 tuz giderimi yapan, RO’ya alternatif bir teknolojidir. Continuous Deionization (CDI) terimi ise literatürde elektrodeiyonizasyon ile eş anlamlı kullanılmıştır (yani continuous electrodeionization). Dolayısıyla kısaltma benzerliği olsa da, kapasitif deiyonizasyon ile elektrodeiyonizasyon tamamen farklı uygulamalardır. EDI, yüksek saf su için kullanılırken, kapasitif yöntem daha çok içme suyu arıtımı veya atıksu geri kazanımı gibi orta seviyede arıtma hedeflerinde yer alır.

Sistem Tasarımı ve İşleyişi

Elektrodeiyonizasyon sistemlerinin tasarımında, hedeflenen su kalitesi, debi ve mevcut ön arıtma altyapısı dikkate alınır. Genellikle bir EDI ünitesi, ters ozmoz çıkış suyu tankının ardından bir transfer pompasıyla beslenir. RO permeatı, EDI modülüne düşük iletkenlikte ancak CO<sub>2</sub> içeriği nispeten yüksek olabileceği için, bazı dizaynlarda RO sonrasında bir gaz alma kulesi kullanılarak sudaki serbest karbondioksit uzaklaştırılır. Ardından su, 5 µS/cm gibi bir iletkenlikle EDI ünitesine girer. EDI modülü(leri) seri veya paralel şekilde bağlanarak istenen kapasite karşılanır – örneğin saatte 10 ton su gereken bir tesis, kapasitesi 5 ton/sa olan iki modülü paralel bağlayabilir. Modüller aynı güç kaynağına bağlanır veya ayrı güç kaynakları kullanılır; önemli olan her bir modül için uygun akım yoğunluğunun sağlanmasıdır.

EDI sisteminde debi ayarı hassastır: Seyreltme (ürün) debisi ile konsantre (atıksu) debisinin orantısı, su kalitesi ve geri kazanım açısından önem taşır. Tipik bir EDI’de ürün debisinin %5–10’u kadar bir konsantre akımı alınır (örneğin 100 L/dk ürün için 5–10 L/dk atık akıtılır). Bazı sistemlerde bu atık akım doğrudan drenaja verilirken, bazılarında ham su tankına geri dönüp yeniden RO’ya beslenir. Konsantre akımın geri dönmesi su verimini arttırırken, içindeki birikmiş iyonlar RO’ya ekstra yük getirebilir; bu nedenle tasarım yaparken bir denge kurulur. Bir yöntem de konsantre akımı kısmen geri döndürüp kalanını purj etmektir.

Birden fazla EDI modülünün kullanıldığı sistemlerde, modüller çoğunlukla paralel çalışır (her modül bir akım dilimini arıtır). Ancak çok yüksek saflık gerekebilecek bazı durumlarda iki EDI adımı ardışık da bağlanabilir (birinci EDI çıkışı ikinci EDI’ye beslenerek ekstra parlatma). Bu oldukça nadir bir uygulamadır zira tek bir EDI ile genelde istenen kalite yakalanır. Modüler yapı, sistemi ölçeklendirme ve bakım kolaylığı sağlar. Örneğin bir modülde performans sorunu olursa, paralel modüller bir süre tek başına işletmeye devam edip sorunlu modül yedeğiyle değiştirilebilir.

Hidrolik tasarım açısından, EDI üniteleri belirli bir giriş basıncına ihtiyaç duyar (tipik olarak 2-3 bar). Pompa seçimi, tüm modüllere eşit akış dağıtacak şekilde yapılır. Sistem borulamasında ölü hacimler ve durağan bölgeler bırakılmamaya çalışılır, zira buralarda bakteri üremesi su kalitesini bozabilir. Ürün suyu genellikle ozonlama veya UV sterilizasyondan geçirilip bir saf su tankında depolanır. Bu tank ve dağıtım hattı da EDI sonrası suyun kalitesini koruyacak malzeme (genelde paslanmaz çelik veya inert plastik) ve tasarımda olmalıdır.

EDI modülü akım beslemesi “sabit akım, değişken gerilim” prensibiyle çalışır. İşletme esnasında suyun iletkenliği düştükçe modüle uygulanan voltaj otomatik olarak yükselir (Ohm Kanunu gereği, I sabit, R artarsa V artar). Tipik EDI hücrelerinde her hücre çifti için 0.5-1 V arasında bir gerilim düşümü oluşur; eğer modülde 100 hücre varsa toplam 50-100 V arası bir DC gerilime ihtiyaç duyulur. Bu değeri sağlayacak şekilde güç kaynağı seçilir. Akım ise Faraday kanununa göre hesaplanan teorik ihtiyacın biraz üzerinde bir seviyede tutulur ki su ayrışması ile reçine rejenerasyonu sağlansın. Örneğin 1 eşdeğer iyonu uzaklaştırmak için 26.8 amper-saat gerekir (Faraday sabitesi); pratikte akım verimliliği %80-90 civarında olduğundan biraz daha fazla akım uygulanır. Bu nedenle su içindeki iyon konsantrasyonu arttıkça gereken akım da artar. Limit akım yoğunluğu kavramı, EDI tasarımında önemli bir kriterdir: Eğer çok düşük akım uygulanırsa istenen saflık elde edilemez; eğer çok yüksek akım uygulanırsa da aşırı su ayrışması ile pH dengesizlikleri ve ölçeklenme oluşabilir. Üreticiler her modül için optimum çalışma akımını belirtir ve sistem tasarımcıları buna uygun ayarlamalar yapar.

EDI işletmeye alındığında ilk bir süre reçinenin tam aktif hale gelmesi için “koşullandırma” yapılır. Bu, akımın yavaş yavaş artırılması ve başlangıçta bir miktar suyun boşa akıtılması şeklinde olabilir. İlk saf su çıkışı hedeflenen dirence ulaşana dek bazen birkaç saat akıtılıp drenaj edilir (özellikle yeni reçine içindeki safsızlıklar atılır). Sonrasında sistem kararlı üretime geçer. İşletim sırasında düzenli olarak ürün suyu kalitesi izlenir; istenen direnç düşerse bu bir sorun olduğunu gösterir. Böyle bir durumda operatör, akımı yükseltmek, debiyi azaltmak veya gerektiğinde kimyasal temizleme yapmak gibi adımlarla kaliteyi geri kazanmaya çalışır.

Şekil 2: Endüstriyel ölçekli bir RO+EDI saf su sistemine ait görünüm. Paslanmaz çelik gövdeli ters ozmoz membran housing’leri (önde) ve arkada mavi silindirik gövdeli elektrodeiyonizasyon modülleri görülmektedir. EDI modülleri, elektrik panosu üzerinden DC güçle beslenerek sürekli saf su üretmektedir. Bu tip paket sistemler, enerji santrali, ilaç fabrikası gibi tesislerde ultra saf kazan besi suyu veya proses suyu sağlamak üzere tasarlanır. EDI ünitelerinin modüler yapıda oluşu, sistemin istenen kapasiteye göre ölçeklenebilmesine imkân tanır.

İşletme örneği: Bir yarı iletken fabrikasında ham su, yumuşatma ve filtrasyon sonrası ters ozmoz sistemine verilir. RO çıkışında 5 µS/cm, 25°C’de ~2 MΩ·cm rezistiviteye sahip su elde edilir ve doğrudan EDI modüllerine gönderilir. EDI modülleri, her biri 5 ton/sa kapasiteli olmak üzere dört adet olarak paralel bağlanmıştır. Her modülde sabit 20 A akım uygulanmaktadır. Ürün suyu iletkenliği 0.067 µS/cm (15 MΩ·cm) civarında seyretmekte ve bu su bir ara tanka akmaktadır. Tanka girerken UV lambası ile dezenfeksiyon uygulanır. Tanktan kullanım noktasına giden hat üzerinde de 0.2 µm’lik bir mutlak filtre yer alır. Bu şekilde sistem, sürekli olarak entegre devre üretiminde ihtiyaç duyulan spesifikasyonlarda su sağlamaktadır. Operatör, günlük olarak EDI giriş/çıkış iletkenliklerini ve konsantre akışlarını kontrol edip kayıt altına almaktadır. Her 6 ayda bir EDI modülleri kimyasal temizlemeye alınır: Düşük konsantrasyonlı asit ile kalsiyum birikimi kontrolü, sodyum hidroksit çözeltisi ile organik/kir biyofilm temizliği yapılır (üretici talimatlarına uygun olarak). Bu periyodik bakım sayesinde modüller 7+ yıldır sorunsuz çalışmaya devam etmektedir.

Bakım ve İşletme Önerileri

Elektrodeiyonizasyon sistemlerinin verimli ve uzun ömürlü çalışması için düzenli bakım ve izleme prosedürleri uygulanmalıdır. EDI, diğer birçok arıtma ekipmanına kıyasla daha az bakım gerektiren bir teknolojidir; çünkü reçine değişimi veya kimyasal rejenerasyon gibi rutin işlemler yoktur. Bununla birlikte, aşağıdaki konulara dikkat edilmesi önerilir:

Ön Arıtma Kontrolü: EDI’nin “kalbi” ön arıtma sistemi olduğundan, düzenli olarak ön arıtma ünitelerinin performansı izlenmelidir. Örneğin, yumuşatma sistemi tuzunu bitirip sertlik kaçağı olursa EDI modülü kısa sürede kireçlenebilir. Aktif karbon filtrenin klor giderimi yapıp yapmadığı ORP ölçümüyle veya klor test kitleriyle kontrol edilmelidir. Kartuş filtreler belli aralıklarla değiştirilerek partikül geçişine izin vermediğinden emin olunmalıdır. RO ünitesinin verimi, SDI (silt yoğunluk indeksi) ve tuz giderimi düzenli takip edilerek EDI beslemesinin kalitesi korunmalıdır. Pretreatment bakımının ihmal edilmesi, EDI arızalarının en yaygın sebebidir. Bu yüzden, EDI işletmesinde ön filtrasyon ve RO bakım programı kritik önem taşır.

Temizlik (Cleaning/CIP) İşlemleri: Zamanla, her ne kadar besleme suyu ideal olsa da, EDI modülünde küçük kireç, silika ya da organik birikimleri olabilir. Ürün suyu kalitesinde düşüş veya basınç farklarında artış görülürse, EDI modülü kimyasal sirkülasyon ile temizlenmelidir. Tipik bir CIP prosedürü şu şekildedir: %2-4’lük seyreltik asit çözeltisi (örneğin hidroklorik asit veya sitrik asit) EDI konsantre ve seyreltme kanallarından birkaç saat dolaştırılarak kalsiyum, magnezyum gibi tortular çözülür. Ardından %1-2’lik kostik (sodyum hidroksit) çözeltisi sirküle edilerek organik kirler ve biyofilm tabakaları uzaklaştırılır. Her kimyasal uygulaması sonrası sistem saf su ile durulanır. Bu işlemler sırasında EDI elektriksel olarak devrede olmayabilir ya da düşük akım verilebilir. Üretici talimatlarına uygun konsantrasyon ve sıcaklıkta kimyasal kullanmak önemlidir; aksi halde membran veya reçine zarar görebilir. Düzenli CIP uygulaması, EDI modülünün ömrünü uzatır ve performansını ilk günkü seviyeye yakın tutar.

Elektriksel Parametre İzleme: EDI güç kaynağı sürekli sabit akım modunda çalışırken, modül gerilimi su saflığına göre değişir. İşletmeciler periyodik olarak uygulanan voltajı, çekilen akımı ve her modülün bireysel hücre voltajlarını izlemelidir. Normalde yavaş yavaş modül yaşlandıkça veya su sıcaklığı değiştikçe voltaj trendinde değişimler gözlenir. Anormal bir durumda (örneğin membran arızası sonucu hücrede kısa devre veya aşırı direnç) voltaj değerleri beklenmedik şekilde düşer veya yükselir. Modern EDI sistemleri bu gibi durumlarda alarm verir. Örneğin, bir hücrede contanın sızdırması sonucu konsantre-su karışımı olursa, su kalitesi bozulup modül voltajı düşebilir. Bu tür arızaları erken yakalamak için hem kalite metre hem de elektrik parametreleri gözlemlenmelidir. Gerektiğinde ilgili modül yedek modülle değiştirilip detaylı inceleme yapılabilir.

Modül Ömrü ve Değişimi: İyi işletilen bir EDI modülü genellikle 5 yılın üzerinde hizmet verebilir. Bazı üreticiler 7-10 yıl arası bir ömürden bahsetmektedir. Bunun sağlanması, yukarıda bahsedilen ön arıtma ve temizlik işlemlerinin düzenli yapılmasına bağlıdır. Modül performansı, örneğin ürün suyu rezistivitesi hedefin altına inmeye başlar ve temizlikle de düzelmezse, modülün yenilenme zamanı gelmiş olabilir. Spiral sarımlı modüllerde üretici rehberliğinde reçine yenileme işlemi yapılabilir; ancak çoğu durumda tüm modülün değişimi tercih edilir. Değiştirilen modül geri kazanılabilir (bazı firmalar modülü fabrikaya gönderip yenileyip iade edebilir). İşletmeler kritik uygulamalarda bir yedek modüle sahip olarak kesinti riskini azaltır. Yeni modül monte edildiğinde ilk birkaç saat su kalitesine dikkat edilmeli, reçinenin tam formuna gelmesi beklenmelidir (ilk çıkan su belki istenen kalitede olmayabilir). Genel anlamda, EDI modül değişimi sık yapılan bir işlem değildir; ideal şartlarda 5-10 yılda bir yapılan bir yenileme olarak düşünülebilir.

Güvenlik ve Diğer Hususlar: EDI sistemleri düşük voltajla çalışsa da yüksek akım içerir, bu nedenle elektrik panosunun yetkili kişilerce açılması ve bakımının yapılması gerekir. Elektrot bölmelerinde hidrojen gazı oluşabileceği için bu kısımların havalandırması veya açık atmosfere bağlantısı sağlanmalıdır (kapalı alan birikmeleri patlayıcı risk oluşturabilir). Sistemin kışın donmaması için ortam sıcaklığı kontrol edilmeli veya gerekirse izotermal koruma uygulanmalıdır – donma, EDI iç membranlarına ciddi zarar verir. Son olarak, su kalitesi açısından, EDI ürün suyu genellikle iletkenliği çok düşük olduğu için havadaki karbondioksiti bile emip iletkenliği yükseltebilir. Bunu önlemek için ürün suyu tankı havalandırması özel filtreli olmalı veya azot blanketing uygulanmalıdır. Bu noktalar EDI’nin çalışmasını dolaylı etkileyen ancak bütüncül su sisteminin kalitesini koruyan etmenlerdir.

Sonuç

Elektrodeiyonizasyon, su arıtma teknolojileri içerisinde yenilikçi ve etkili bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. İyon değişimi ile elektrodiyaliz süreçlerini bir araya getirerek, kesintisiz ve kimyasal kullanmaksızın yüksek saflıkta su üretimine imkân tanır. Mühendislik perspektifinden bakıldığında, EDI sistemleri doğru tasarlanıp uygun ön arıtma ile beslendiğinde, uzun süre kararlı performans gösteren güvenilir bir çözümdür. Özellikle elektronik, ilaç, enerji gibi sektörlerde EDI, ultra saf su gereksinimlerini karşılamada geleneksel yöntemlerin yerini büyük ölçüde almıştır.

Elbette her teknolojide olduğu gibi EDI’de de dikkat edilmesi gereken noktalar vardır: Sistemin verimli çalışması için girdi suyunun düşük iletkenlikte ve sertlikten arındırılmış olması, membranların ve reçinenin periyodik bakımı, işletme parametrelerinin takip edilmesi gibi. Ancak bu koşullar sağlandığında EDI’nin sağladığı faydalar – kimyasal atık oluşturmaması, sürekli proses sunması, yüksek saflık düzeyi, düşük işletme maliyeti – dezavantajlarından çok daha ağır basmaktadır.

Günümüzde sürdürülebilirlik ve çevresel duyarlılık kavramlarının önem kazanmasıyla, EDI gibi kimyasal tüketimi olmayan teknolojilere talep artmaktadır. Su arıtma alanında ileri bir teknik olan elektrodeiyonizasyon, hem mühendisler hem de araştırmacılar için ilgi çekici bir konu olmayı sürdürmektedir. Gelecekte membran ve malzeme bilimindeki gelişmeler, EDI’nin verimini ve dayanımını daha da artırarak daha geniş uygulama alanlarına yayılmasını sağlayabilir. Şu an için ise, “Elektrodeiyonizasyon nedir?” sorusunun cevabı özetle şudur: Elektrodeiyonizasyon, elektrik akımı kullanarak suyun içerisindeki iyonları sürekli bir döngüyle uzaklaştıran, kimyasal madde gerektirmeyen ve ultra saf su elde edilmesini mümkün kılan gelişmiş bir arıtma sistemidir. Bu teknoloji, modern endüstriyel su arıtma proseslerinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir ve yüksek saflıkta suya ihtiyaç duyulan her alanda güvenilir çözümler sunmaya devam etmektedir.